ACİZLİKLER NEDEN VARDIR?
Allah insanı en mükemmel şekilde yaratmış, onu pek çok üstün özellikler
ile donatmıştır. Yaratılmış olan tüm varlıklar içerisinde düşünme, karar
verme, akletme, düşündüğü şeyi uygulayabilme, plan kurma, sonuç çıkarma
gibi zihinsel fonksiyonlarıyla insanın üstünlüğü tartışmasız bir
gerçektir.
Peki hiç düşündünüz mü, tüm bu üstünlüklerin aksine insan neden son
derece korunmaya muhtaç bir bedene sahiptir? Neden ancak mikroskopla
görülebilecek kadar küçük bakteriler, virüsler bu bedene zarar
verebilmektedir? Neden insan yaşamı boyunca sürekli bedenini temizlemek,
ona bakım yapmak zorundadır? Ve neden insan bedeni zaman ilerledikçe
yıpranmakta, yaşlanmaktadır?
İnsanlar bunları çok “doğal” şeyler sanırlar, oysa bu sayılanların her
biri belirli bir amaca göre özellikle yaratılmıştır. İnsanın acizliğine
ait her detay Allah tarafından özel olarak var edilmiştir. Nisa
Suresi’nin 28. ayetinde bu gerçeğe şöyle dikkat çekilir:
“…İnsan zayıf olarak yaratılmıştır”.
İnsan zayıf olarak yaratılmıştır ki, bir kul olarak Yaratıcı’sına karşı
olan acizliğini anlayabilsin ve dünyanın geçici bir mekan olduğunu fark
edebilsin.
İnsan ne zaman nerede doğacağını, hangi vakitte, ne şekilde öleceğini
belirleyemez. Dahası, yaşadığı hayattan ne kadar memnun olursa olsun, o
hayatı olumsuz yönde etkileyecek unsurlar üzerinde hiçbir kontrol
mekanizmasına sahip değildir.
Evet insan bedeni, her yönüyle korunmaya ve kollanmaya muhtaçtır. Dünya
şartlarında başına ne zaman ne geleceği belli değildir. Yaşadığı yer
ister dünyanın en gelişmiş şehri olsun, ister en yakın medeniyete
kilometrelerce uzaklıkta, elektrikten, sudan mahrum bir dağ köyü olsun;
kişi, hayatının hiç beklemediği bir anında bir tehlike ile
karşılaşabilir. Ölümcül bir hastalığa yakalanabilir, sakatlanabilir.
Karşılaştığı olay, hiç kaybetmeyeceğini sandığı bedensel gücünü,
güzelliğini ya da övündüğü fiziksel bir özelliğini alıp götürebilir. Bu
konuda yaşadığı yer gibi kişinin kim olduğu da bir istisna yaratmaz; dağ
başında sürülerini otlatan bir çoban ya da bütün dünyanın tanıdığı bir
yıldız olsa da, söz konusu olaylardan herhangi biri hayatını hiç tahmin
edemeyeceği yönde değiştirebilir.
Ortalama 70-80 kiloluk bir “et ve kemik yığını” olan beden, ince bir
deri ile kaplanmıştır. Elbette bu narin deri, kolaylıkla çizilir,
yırtılır ve en ufak bir darbede morarır. Güneş altında çok uzun bir süre
kalmaya dayanamaz. Belli bir limit aşılırsa deri, önce kızarır, sonra
şişer ve su toplar. Kısacası sıcak bir havaya maruz kalan insan
kendisini mutlaka koruma altına almak zorundadır.
Allah insanları en güzel surette ve en mükemmel sistemlerle yaratmıştır.
Ancak dünyanın geçiciliğini göstermek ve hırslara kapılmalarını
engellemek için, bedeni et ve yağ gibi çok çabuk bozulabilen maddelerden
oluşturmuştur. Eğer insanın farklı maddelerden oluşturulmuş, zırh
sağlamlığında bir bedeni olsaydı, o zaman hiçbir virüs ya da mikrop,
soğuk ya da herhangi bir kaza bu zırhı delip geçmeye, zarar vermeye güç
yetiremezdi. Oysa et ve yağ açıkta bırakıldığında birkaç saat içinde
kokuşan, bozulan maddelerdir. İşte, insanın en büyük acizliklerinden
biri, “malzeme”sinin bu denli çürük olmasıdır.
İnsan, Allah’tan bir hatırlatma olarak bedeninin acizliğini sık sık
hisseder. Örneğin, soğuk havanın etkisi insan vücudunun acizliğini bütün
gerçekliği ile ortaya koyan bir etkendir. Soğuk hava insanın fizyolojik
savunmasını yavaş yavaş felç eder.
Vücudun sürekli ayar yaparak koruduğu sabit sıcaklığının
(37 oC) ne kadar önemli olduğu böyle bir durumda hemen anlaşılır. Çok
soğuk bir havada bedenin yavaş yavaş çöküşü gözlenebilir. Başlangıçta
kalp ritmi hızlanır, damarlar büzülür ve atardamar basıncı yükselir.
Vücut kendisini ısıtmak için titremeye başlar. Vücut sıcaklığı 35
dereceye düştüğünde artık tehlikeli bir durum başgöstermiştir.
Kalp ritmi yavaşlamaya başlar, tansiyon düşer, kol ve
bacaklarda, en çok da parmaklarda damarlar büzülmeye başlar. Vücut
sıcaklığı 35 dereceye düşen bir kişide bilinç bulanıklığı, yönelim
bozukluğu, uyku eğilimi ve dikkat dağınıklığı ortaya çıkar. Zihinsel
işlemlerde aksama oluşur. Burada kuşkusuz en önemli nokta vücut
sıcaklığının sadece 1.5 derece düşmesiyle bile, böylesine önemli
sonuçların ortaya çıkmasıdır. Soğukta daha fazla kalındığında ve vücut
sıcaklığı 33 derecenin altına düştüğünde ise bellek ve bilinç kaybı
yaşanır. 24 dereceye düştüğünde solunum, 20 dereceye düştüğünde beyin,
19 dereceye düştüğünde ise kalp durur ve insan için kaçınılmaz olan ölüm
gerçekleşir.
Yukarıdaki sadece tek bir örnektir. İnsanın bu dünyada ne yaparsa yapsın
gerçek bir tatmine ulaşamayacağını, çünkü sahip olduğu acizliklerin
buna engel olacağını farkedebilmesi önemlidir. Bunu farkeden insanın da
gerçek yurt olan cennete yönelmesi, bu dünyaya körü körüne bağlanmaması
gerekir. Zira insana vadedilen sonsuz bir cennet hayatı vardır. Cennet,
hiçbir eksikliğin, kusurun, fiziki acizliğin bulunmadığı bir yerdir.
Orada insan, nefsinin arzuladığı herşeye sahip olacak, yorgunluk, açlık,
susuzluk, yaşlanma, hastalanma vs. gibi fiziki eksikliklerden ise
tamamen uzak olacaktır.
İnsanın kendi acizliğini kabullenmesi, Yaratıcı’sının üstünlüğünü,
yüceliğini kavrayabilmesine ve O’na muhtaç olduğunu anlayabilmesine
yardımcı olur. Nitekim Kuran’da insanların Allah’a muhtaç oldukları
şöyle bildirilmiştir:
Ey insanlar, siz Allah’a (karşı fakir olan) muhtaçlarsınız;
Allah ise, Ganiy (hiçbir şeye ihtiyacı olmayan)dır, Hamid (övülmeye
layık)tır.(Fatır Suresi, 15)
Allah dilemedikçe dileyemeyen, kendi başına hiçbir şeye güç yetiremeyen
insanın, kendine ait kararları alıp, hayata geçiremeyeceği de çok
açıktır. Bunun şuurunda olan insanın yapması gereken, kendisinin
yalnızca Allah’a ait bir kul olduğunu ve O’na döndürüleceğini bilerek
hayatını bu gerçeğe göre yaşamasıdır. Allah, bu gerçeğe göre yaşayan
insanları bağışlanma ve rahmetle müjdelemektedir;
Onlara bir musibet isabet ettiğinde, derler ki: “Biz Allah’a ait (kullar)ız ve şüphesiz O’na dönücüleriz.”Rablerinden bağışlanma (salat) ve rahmet bunların üzerinedir ve hidayete erenler de bunlardır. (Bakara Suresi, 156-157)
Onlara bir musibet isabet ettiğinde, derler ki: “Biz Allah’a ait (kullar)ız ve şüphesiz O’na dönücüleriz.”Rablerinden bağışlanma (salat) ve rahmet bunların üzerinedir ve hidayete erenler de bunlardır. (Bakara Suresi, 156-157)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder